Bu kez çok sevdiğim bir serinin, pek de beğenmediğim bir devam filmiyle
karşınızdayım. Aslında devam filmi demek de doğru değil tam olarak, zira
olayların devamı değil başlangıcı söz konusu olan. Bu da son dönemlerin modası oldu.
Star Trek’te de örneğini gördüğümüz, olayların başlangıcına dönme trendinin bir
temsilcisi... Hal böyle olunca da beklediğimiz Maymunlar Cehennemi
atmosferinden uzak bir yapım ortaya çıkmış. Beni hayal kırıklığına uğratan bu
oldu, yoksa senaryonun çatısı, olayların gelişimi, görsel efektler gayet
başarılı... Maymunlar Cehennemi serisinden bağımsız bir film olarak izleseydim,
başarılı bulabilirdim. Beklentim karşılanmadığı, o nostaljik tadı tam
alamadığım için Rise of the Planet of the Apes’ten umduğum keyfi alamadım.
1968 yapımı Maymunlar Cehennemi’nde zihinsel olarak gelişmiş
maymunların erk olduğu, insanların köleleştiği, mağara adamı düzeyinde yaşadığı
bir gezegene inen astronotların macerası anlatılır. Bu dünyada her şey tersine
dönmüştür, sanki evrimde maymunlar ile insanlar yer değiştirmiştir. Gelmiş
geçmiş en iyi bilim kurgu filmler arasında gösterilen Maymunlar Cehennemi,
konusunun ilginçliği kadar döneminin çok ilerisindeki görsel efektleriyle de bu
payeyi sonuna kadar hak eder.
Rise of the Planet of the Apes; görsel efekt konusundaki başarısıyla
serinin bu geleneğini devam ettiriyor. Maymunların ifadeleri inanılmaz. Tüm
duyguları açıkça gözler önüne seren bakışlar, maymunların farklı kişiliklerini vurgulayan
karakter tasarımları hayran bırakıyor. Özellikle Caesar’ın duygularını o kadar
iyi yaşıyorsunuz ki, yönetmen sizi bir maymunla başarı ile özdeşleştiriyor.
Zaten amaçlanan da bu.
Fakat konu öyküye geldiğinde, Rise of the Planet of the Apes ilk filmin
öyküsünün ilginçliğini taşıyamıyor. Bildiğimiz; bir deney sonrası zekası
gelişen ve insanlığa karşı ayaklanan bir hayvan türü hikayesi. Fakat burada
farklı olan, olaya hayvanların gözünden bakıyor oluşumuz. Caesar’la
özdeşleştiğimiz için onun duygusal iniş çıkışlarını yaşıyoruz. Tüm hikayeyi özgürlüğü
elinden alınmış, ötekileştirilmiş bir canlının bakış açısıyla izliyoruz ve bu
kez insanların değil maymunların kazanmasını istiyoruz. Film ekibi, olayı
başarıyla “ezilenlerin isyanı”na taşıyor. Maymunlar Cehennemi yine bir
tersinlemeyi bize kabullendiriyor.
Rise of the Planet of the Apes’in özellikle ilk yarısı Caesar’la
özdeşleşebilmemizi sağlayabilmek için oldukça duygusal sahnelerle ilerliyor.
Filmi Maymunlar Cehennemi’nin genel atmosferinden uzaklaştıran biraz da bu
zaten. İkinci yarıdaysa toplumun dışladığı birinin haksızlığa karşı isyanını
izliyoruz. Burada bol bol aksiyon mevcut. Tabii bir de insanın kendini diğer
tüm canlıların üzerinde gören kibirli haline eleştiriler getiriliyor. Özellikle
ölmek üzereyken “aptal maymun” diye inleyen adamın ironisini filmin en keyif
aldığım anlarından oldu.
Andy Serkis başta olmak üzere maymunları canlandıran tüm oyuncuların
performansları harika. James Franco da çok üstün bir oyunculuk sergilemese de
rolün hakkını veriyor. Freida Pinto yine çok güzel. Fakat bazı oyuncular var ki
varlıkları başlı başına spoiler. Caesar’ın bırakıldığı maymun bakımevinde
başına gelecekleri oranın sahibini ve bakıcısını canlandıran iki oyuncuyu
gördüğünüz anda anlıyorsunuz. Adamların kariyeri kötü karakterlerle dolu.
Yıllar süren sinema deneyiminiz “bu tiple bunlar ancak kötü adam olur” duygusunu
anında zihninize işliyor zaten. Film yapımcılarının acilen yakışıklı adamların
da psikopat olabileceğini, çirkinlerin aşık olabildiğini, prenslerin-prenseslerin
bazılarının götüme benzediğini filan kabullenmesi gerekiyor. Tom Felton ve Brian
Cox kötü oynamıyorlar, ama artık onları bambaşka rollerde kullanıp bizi
şaşırtmak çok daha mantıklı.
Sonuçta Rise of the Planet of the Apes zaman zaman tempoyu düşürse de,
keyifli zaman geçirten bir film. Fakat Maymunlar Cehennemi serisinin diğer
filmlerinden ayrı bir yerde duruyor, ortalamaya çok daha yakın. Yine de sadece
maymunların yüz ifadeleri ve görsel efektlerdeki başarı için bile izlenmeye
değer.