Dias de Pesca/Balığa Gidiyorum; biraz kaçışa, biraz geri dönüşe ve
çokça da yeniden doğuşa dair bir film... Kaçış; alkolizmden, yalnızlıktan ve
büyük şehirden... Geri dönülen yer yıllar önce terk edilen aile mutluluğu...
Yeniden doğuş ise ancak geri dönülen yerde bekleyenlerin elinde...
Marco Tucci; alkolizm tedavisi gören, büyük şehirlerden birinde yaşayan
50 yaşlarında bir adamdır. Doktorların da tavsiyesiyle bir hava değişikliği
için küçük bir kasabaya gelir. İki amacından önemsiz olanı bir köpekbalığı
avlamak, hayati öneme sahip olanıysa o bölgede yaşayan kızıyla görüşüp,
barışmaktır. Bizler de Carlos Sorin’in enfes görüntüleri eşliğinde Tucci’nin
çabasına ve arayışına tanık oluruz. Bu arayış sırasında Tucci ile beraber
tanıştığımız karakterler vasıtasıyla “aile” kavramının nasıl da birbirinden
farklı şekillerde yaşanabildiğini gözlemlerken Tucci’nin yalnızlığını daha
güçlü bir biçimde hissederiz.
Tucci’nin kızını arayışı uzun sürmez aslında. Taşındığından, evlendiğinden
ve çocuğu
olduğundan haberi bile olmadığı kızını bir şekilde kolayca bulur.
Fakat bulmak değildir kendini kızına kabul ettirmektir önemli olan. Tıpkı balık
tutmakta olduğu gibi, her şey biraz da balığa bağlıdır artık. Çünkü
yaşananların açtığı yaralar hiçbir zaman kolayca iyileşmez. Bundan böyle eski
acılardan kalan anıların gölgesinde yaşanacaktır mutluluklar bile... Unutmak
istese de unutamaz, affetmek istese bile beceremez insan. Durum böyleyken,
Tucci ikinci şansına kavuşacak, yeniden doğabilecek midir acaba? Üstelik
kendisi çok acemi bir balıkçıdır.
Dias de Pesca’da Alejandro Awada, çocuksu tavrı ve sempatik
oyunculuğuyla Tucci’nin yeniden doğumunu yansıtmayı, karakteri izleyiciye
sevdirmeyi başarıyor. Hep bıyık altından sevinen, gülüşü hüzünle gölgeli bir
karakter yaratarak geçmişi ve pişmanlıkları ortaya koymayı da ihmal etmiyor.
Kızı Ana rolündeki Victoria Almeida ise özellikle babasının sofrada şarkı
söylediği sahnede büyüleyici bir performans sergiliyor. Küçük bir kızın
babasına duyduğu sevgi ve hayranlıktan, tüm yaşananların yol açtığı öfke ve
kırgınlıklara o kadar zarif, doğal ve çarpıcı bir geçiş yapıyor ki, baba-kızın
tüm ilişkilerini ve iniş çıkışlarını tek bir planda içimize işliyor. Hiçbir
geri dönüşe, geçmişte neler olduğunu bilme isteğine ihtiyaç bırakmıyor.
Yönetmen Carlos Sorin; görüntü yönetmeni Julian Apezteguia ile birlikte
harika manzaralar sunuyor. Bu manzaralara Nicolas Sorin’in müzikleri eşlik
ediyor ve ortaya şiirsi bir film dili çıkıyor. Film boyunca karşılaştığımız
Tucci’yi alkol almaya davet eden olaylar ve karakterler, onun alkolü bırakma
konusundaki kararlılığını ve aslında alkolizmden kurtulmanın ne kadar zor
olduğunu çok naif bir şekilde aktarıyor. Sorin’in esas başarısıysa
karakterlerin duygularını gerçekçi bir şekilde yansıtabilme becerisinde...
Öyküyü abartıya kaçmayan sade bir anlatımla ele alıyor. Özellikle tekneyle
denize açılma sahnesindeki sinematografisi, film tutkunlarına büyük keyif
yaşatacak cinsten...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder